KURAK GÜNLER: Bir Korku Unsuru Olarak Toplum Baskısı
Başrollerini Selahattin Paşalı ve Ekin Koç’un paylaştığı film, idealist bir savcının muhafazakâr bir taşra kasabasında yarattığı gerilime odaklanıyor. Alper, dördüncü uzun metraj filmi ile ilgili ‘dolaysız bir karabasan’ diyor.
Ben ise uzun zaman beklettim bu filmi, kendi de beni bekletti; bir şekilde geç ulaştık birbirimize. Film ile aramdaki bu kavuşamama güzellemesi çok anlamlar yüklemek istediğim için değil, bana daha çok, eğer derinden düşünebileceğim bir yerler olacaksa o anda daha iyi dikkat kesilebileyim diye evrenin bir anektoduymuş gibi geliyor.
Bence Kurak Günler, toplum baskının bir korku unsuru olabilme halinin yaratabileceği sosyal ve politik tehditlerin kuruluğunu/kuraklığını anlatan bir film. Yaşamdaki bu kuraklık hali her ne kadar koca bir çukur gibi gözler önüne serilmiş olsa da, toplum içerisindeki çürüme birbirini kenetleyerek güçlenip, sessizlik rezonansında köreliyor.
Böyle bir dünyada genç savcı Emre, göreve gittiği Yanıklar Kasabası’nda bir toplum resmiyle savaş veriyor. Final sekansı yorumlara oldukça açık, ancak ben sahnenin tam ortasında duran, filmin birçok yerinde de gördüğümüz koca çukurlardan bahsetmek istiyorum. Çukurların doğa bağlamı içerisinde bir açıklaması filmde de veriliyor ama beni daha çok etkileyen şey çukurların ne kadar geniş çaplı, derin, ürkütücü ama tüm bunların yanında bilgelik vadeden bir dinginliği olduğu. Çukur metaforunun bu anlamda final sahnesinde de başka bir okuma yaratabileceğine inanıyorum.
Kurak Günler, gerçek olduğu için çok ürkütücü ve geride bıraktıkları ve de alacakları içinse oldukça protest bir film. Sinemada Çehovyan hikâye anlatısının korku unsuru olarak karşımıza çıkabileceğinin de sıkı bir örneği.
Temmuz 2023 Barselona