Cannes’dan Duyarlı Film Seçkisi: İklim İçin Sinema
Kimileri, 11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta gerçekleşen İkiz Kule saldırılarını teknoloji çağının hayatımızı henüz bu kadar tüketmediği bir dönemin bitişi olarak sayar. Teknoloji milenyum sonrası artık insan aklı ve bilimin “uzay üssü” zaferi olmayacak; insanın tükettiği kadar tüketileceği bir distopya senaryosu olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu senaryonun belli bölümleri halihazırda karşımıza çıkarken, ben henüz yeni yaraları sarılmaya çalışılan yangın ve sel felaketlerinden bahsetmek istiyorum. Önce Almanya’daki sel haberleri bu kadar “demir devlet” yönetimindeki şehir strüktürlerinin bile doğaya karşı koyamadığına bir örnek olarak karşımıza çıktı. Ardından Türkiye, Yunanistan ve İtalya’yı saran yangınlar doğanın gücünü hatırlatan, biraz da can yakan bir gövde gösterisi idi. Kastamonu Bozkurt’taki sel felaketi ise, yanlış şehirleşmenin nasıl bir felakete yol açabileceğine ve küresel iklim problemlerinin bu tür yanlışları affetmeyeceğine dair büyük bir örnek oldu.
İklim, uzun dönemli bir hava durum serisidir. Dünya ısınmış, teknoloji ve tüketim distopyası doğaya artık kalıcı bir zarar vermiş ve küresel ısınma mitinin artık su götürmez bir gerçek olduğu önümüze çıkmıştır. Dünyaca etkin küresel ısınma araştırma ve farkındalık kurumu IPCC (Ingovernmental Panel on Climate Chamge) 2021 raporunda son 50 yıldır en kötü tırmanışını gerçekleştiren bu ısınmanın -artık kontrol altına alınamayacak- bir seviyede olduğunu rakamlarla anlatıyor. Yani anlayacağınız, dünya artık bizimle yaşamak istemiyor.
Tüm bu doğa krizleri yaşanırken pek tabii kreatif dünya da sorumlu ve asi dilini bu konular üzerinde kullanmak istiyor. Ancak gelin görün ki bu dallardan özellikle bir tanesi bu konuda uzunca bir süredir sessiz bir yayın gibiydi; ne mi dersiniz? Sinema…
Sinema ve iklim, uzun bir süredir, ya fazlasıyla ilgi çekecek distopya senaryolarından ya da gerçekçilik vurgusunda oturan belgesel çekimlerinden öte bir yerde buluşamıyor. İçerik ve senaryo iklim konusunu sinemanın büyülü gerçekçiliğinde öğütemiyor. Bu konu artık fazlasıyla dikkat çekmiş ve sorumlu bir tutum aranmış olacak ki Cannes Film Festivali 2021 yılında gerçekleşen pandemi sonrasi ilk seckisinde, Cinema for the climate / İklim için Sinema kategorisi ile sinema dünyasına iklim konusunda duyarlı bir tutum getirdi.
7 adet filmin bulunduğu kategoride Marion Cotillard’ın prodüktör koltuğunda oturduğu Endonezyalı genç bir aktivistin dünyayı dolaşıp iklim ve sosyal adaleti konuştuğu Bigger Than Us filminden, The Dreamers’dan bildiğimiz Louis Garrell’in ilk yönetmenlik deneyimi La Croisade’da anlattığı bir çocuğun ailesinin değerli eşyalarını Afrika’ya yardım için gizlice sattığı mizah dolu hikayeyi görüyoruz. Film dünyası bu seçkide iklim farkındalığı için sadece distopya ve belgesellerle yetinmiyor, sinemanın katmanlı gücünde farklı yöntemlerle resmediliyor.
Sinema artık birbiriyle konuşabilen politikacı, sanatçı ve toplum için çalışmak istiyor. İklim ise bu diyaloğun en acil konularından biri. Dileriz ki sinemanın katmanlı gücü, iklim ve de daha bir çok konuda bize yarar getirecek.
Yorumlarınız