Dedemden Öğüt: Filmleri Boş İzlemeyeceksin!
Filmler söz konusu olduğunda, neredeyse ayaklı IMDb gibiyimdir ayıptır söylemesi. Yazar, yönetmen ve oyuncular seni öyle bir dünya içerisine alıyorlar ki, bazen şerit bitince hüzün kaplıyor insanı. Mutlaka aklında kalan sahneler gerçek hayatta denk geliyor, bazen şaşırıp kalıyorsun. Dedem her zaman bana derdi ki: “Filmleri boş izlemeyeceksin ve tek bir cümle kaçırmayacaksın! Öyle bir an gelir ki; aklında kalan bir cümle seni o durumdan çekip çıkarır. Kafanı kurcalayan sorulara cevap verir, hatta seninle konuşur.”
“Vay be, nasıl yani?” demiştim kendi kendime. Superman’deki hangi sahne beni kurtarabilir ki? Ta ki, filmde “Futbol oynamak istiyorum” diyen Superman’in üvey babası, onu güzel bir öğütle tokatlayana kadar. “Bildiğim bir şey var oğlum, bir nedenden dolayı buradasın. Neden veya kimden ötürü olduğunu bilmiyorum. Ama tek bir şey biliyorum, o da bu neden gol atmak değil.” Yani bu hayata gözlerini açtıysan boş yaşama, düzgün bir amacın olsun diyor bize Jonathan Kent.
Sonrasında, izlediğim tüm filmlerle ilgili bende bir merak hasıl oldu. Acababu filmi kim yazmış, nasıl ortaya çıkmış, oyuncu seçimleri nasıl yapılmış, kimnerelerde ödün vermiş? Bu gibi bilgileri her zaman araştırırım. Oyuncuların performansı, film ekibinin kendini adaması ve çekilen zorlukları film önerileriyle birlikte anlatmak istedim. Fazla vakit kaybetmeden güzel bir komediyle başlayalım derim.
O Brother, Where ArtThou? (2000)
https://www.imdb.com/title/tt0190590
Bu film oldukça özel bir iş, insan ilişkileri ve konuşma üslubunun ne derece hayatı değiştirebileceğini müthiş bir komediyle bize sunmuş. Arkadaşlığın ve birlik olma gücünün harika bir hikayesi.
Ayrıca gözlem yapmanın ve kendinle yarış halinde olmanın harika bir anlatımı.
George Clooney filmde bir country-folk şarkısı okumak zorunda kalmış ve bunun için defalarca Kentucky barlarına gidip okuyanları dinlemiş, prova üstüne prova yapmış. Hatta eşine bu filmi izlediğinde çok şaşıracağı bir şey yaptığını da söylemeyi ihmal etmemiş. Peki ya sonuç? Valla süper ötesi olmuş. En sevilen cover olarak hit haline gelmiş 2000’lerde.
Şarkıyı okumadan önce de, 3 siyahi ve 3 beyaz durum komedisi var ki, tadından yenmez. Hızlı karar vermede ve anı kurtarmada resmen paraşüt ipi gibi olmuş.
Burada önemli olan tek şey; ne istediğini bilmek ve bunun için kendini adamak, country-folk şarkı söylemek olsa bile. “I Am A Man of Constant Sorrow” isimli bu şarkıyı Youtube üzerinden bulup dinleyebilirsiniz.
Thank You for Smoking (2005)
https://www.imdb.com/title/tt0427944
Bakın şimdi resmen hazır cevaplılıkta öğretmen konumunda bir hikayeyi anlatacağım. Film; nerede nasıl konuşulur, nabza göre nasıl şerbet verilir, en saçma durumdan roket hızında nasıl çıkılır tek tek göstermiş. Problemleri, krizleri 2-3 cümlede çözebiliyorsan, alanında daima aranan kişi olursun. Tabii; bunun için insan tanımanın, ona göre konuşmanın, 85 adım sonrasını görmenin ve bunu 5 saniye içerisinde yapmanın rolü çok büyük. Yetenek işi resmen.
Farklı düşünmenin yolunu açan bu film, aynı zamanda bize şunu da söylüyor: Sen kendi doğrunu kendin bul. Başkalarının doğrularına uymak zorunda değilsin. Bırak kendi hataların olsun ve öğrendiklerinle tecrübelerin biriksin. Aaron Eckhart bu film için, uzunca bir süre etkili konuşma sanatı dersi almış. Doğru duruş, bakış, el hareketleri ve vücut dili derken baya bir uğraşmış.
Büyük patronların bu genç adamın tavsiyelerini duyup rahatladıkları anın kamera açısı inanılmaz komik gelmişti bana zamanında.
V for Vendetta (2005)
https://www.imdb.com/title/tt0434409
Sadece aksiyon veya isyan filmi izler gibi değil de; bunun yanında, cümle yapıları nasıl kurgulanmış, karakterler bulundukları sahneye nasıl vurgu yapmış ona göre inceleyelim. Sizi derinden etkileyen her cümle, kelimeler arası derin nefes boşlukları bırakılarak ve devrik olarak söylenmiştir. O ana hazır olmak için ömrünü harcayan baş kahramanın, tüm cümleler ezberindedir. Bu kendini adayış, uzun bir hazırlık sürecini gerektirir.
Yani daima her ne yaparsan yap en iyi şekilde yap, bunun için zaman ayır ve tüm enerjini harca diyor bizelere “V” rolündeki Hugo Weaving. Zaten izlerken bunu sonuna kadar hissediyorsunuz, çevrenizde olan bitenle devamlı bir kıyas haline giriyorsunuz film sonrasında. Aktör Hugo Weaving zorlu bir iş başarmış. Yüzü bir maskenin ardına gizlenmiş de olsa, ses tonunu ve nefesini o kadar etkili kullanmış ki, sanatçının mimikleri aklımızda çok net canlanıyor. Cümle yapılarını etkili kullanması, ses tonundaki sakinlik aklınızın ucunda kalmalı.
The Green Mile (1999)
https://www.imdb.com/title/tt0120689
The Green Mile’ın inanılmaz güzel bir temposu vardır, zaten konu itibariyle ve geçtiği zaman dilimiyle çok da tatlıdır. Filmin en çarpıcı vurgusu, dost kazanmak için nasıl konuşulması gerektiğidir. Dost, düşman demeden; karşındaki kişiyle kaliteli bir diyalog kurman gerektiğini öğretir. Yönetmen sabrın, emeğin, anlayışın bazı noktalarda akışı tamamen değiştirebileceğini anlatıyor bizlere. Bu anlayışa kendisini kaptıran aktör Tom Hanks ne yapmış peki derseniz, onu da söylemek isterim. Hem de her cuma akşamı! Hiç sıkılmadan ve usanmadan tüm ekibe et kızartmış, herkesin konuşması ve sohbet etmesi için liderlik etmiş. Bu dostça sohbetlerden çıkan anlık durum komedisi fikirlerinin neredeyse tamamı da filme yansımış. Hani şu Sam Rockwell’in yastıkları yırtıp, tüyleriyle oynadığı an sonrasındaki bayılma hareketi o muhabbetlerde kıvılcımlanmış.
Hatta bu yemek yerken plan yapma konseptini de filme taşımışlar. Bir araya gelerek dostlarınızla ve sevdiklerinizle muhabbet etmenin önemini vurgulayan sahnelerin tamamı, bu cuma akşamlarından çıkmış. Problemleri çözmekte en güçlü yöntem, gerektiğinde dostlardan yardım istemektir.
The Shawshank Redemption (1994)
https://www.imdb.com/title/tt0111161
Açık ara izlenmesi gereken en iyi filmlerden biri. Neden mi? Hayatta her şey başına gelebilir, önemli olan bulunduğun ortamda en zeki kişi olabilmen ve asla ama asla renk vermemendir.
Dayanıklılığın sadece fiziken olmadığını, zihnen de güçlü olmak gerektiğini balyoz gibi vurur kafamıza. Hiç beklemediğiniz anda, çok zor bir durumda kalabilirsiniz. Bu zorluk karşısında galip gelmek için, dayanıklı olmak zorundasınız, şartlar ne olursa olsun. Bitmedi; eylemlerinizle kimseye zarar vermeyin ki, karma başınıza bela olmasın.
Zaten birilerine zarar vererek, elde edilen başarının devamlılık göstermeyeceğini de hapishane müdürünün kaderiyle en sonda görmekteyiz. Bu filme en iyi şekilde hazırlanmak için, Tim Robbins yine yapacağını yapmış ve Andy Dufresne rolü öncesi, bir süre hücre hapsinde kalmış. Deneyimin aynı olmayacağını bilmesine rağmen, gönüllü geçen bu süre zarfındaysa, su ve ekmekten başka bir yiyecek istememiş.
Upgrade (2018)
https://www.imdb.com/title/tt6499752
Çok farklı bir kategoriye ait olsa da, bu listede olması gerektiğine inandığım bir film daha var: Upgrade, en az 3 kez izlemişimdir. Sakatlanıp hayata küsen birinin hikayesini anlatıyor. Kendisine takılan microchip sonrasında, yürüme yeteneğini geri kazanan kahraman; yapay zeka ile olan birlikteliğinin çıtası gittikçe yükselir. Spoiler vermek istemem; ama sonrası olaylar olaylar. Zorlukları aşmak için etiği çiğnemenin, içinden çıkılamaz sonuçlar doğurabileceğini anlatır aslında bize.
Oldukça distopik bu karanlık filmden, teknolojik açıdan çok güzel parçalar da bulup çıkarabilmek mümkün. Olabilecek icatlar, kullanabileceğimiz araçlar; fazla abartısı olmadan filmde güzelce yedirilmiş. Fimin soundtrack’i de inanılmaz güzel ve odaklanmaya yardımcı. Ayrıca hikayedeki microchip “STEM”, Flemenkçe’de “Ses” anlamına gelmekte. Filmde başroldeki oyuncu eline “23.976” yazıyor ve bu da endüstri standardı olan frame rate’e dair referans bir bilgi veriyor izleyiciye.
Aklımda hala, bu listeye eklenmesi gereken filmler dönüyor; ama hepsini buraya sığdırabilmem mümkün değil. Bu hikayelerde anlatılanların size söyleyecekleri, bana söylediklerinden çok daha farklı olabilir. Önemli olan, tüm hikayelerden kendimize düşen kısmı alıp bir sonraki tecrübemize az da olsa taşıyabilmektir. Kim bilir, belki de zor bir soru karşısında kıvrak cevabınızı, hayatınızın aşkına yapacağınız yemeğin tarifini ya da önemli bir sunumdaki başarınızı bir filme borçlu olacaksınız.
Hepsi de sizin hikayeniz ve sizin filminiz olacak.