Beyaz Perdeye Uyarlanan Kitaplar
Yüzyıllar geçse de cevabını bulamayacağız bazı sorular vardır öyle değil mi? “Film mi, kitap mı?” sorusuna benim yanıtım kitap. İlgimi çeken bir kitap uyarlaması varsa ve henüz okumamışsam, önce kitabını okumayı sonra filmi izlemeyi tercih ederim.
Size bu yazıda tabi ki Baba, American Psycho, Rüzgar Gibi Geçti, Yüzüklerin Efendisi gibi ilk akla gelen filmlerden bahsetmeyeceğim. Kütüphanenin arkalarında kalan kitapları, onların enfes sinema uyarlamalarını ve kitabını geride bırakmış filmleri konuşalım istiyorum.
Prestij (2006)
İlk tercihimin “The Prestige” olmasının pek çok nedeni var. Sinemada filmi birlikte izlediğim yüzlerce kişi ile aynı anda sonuna şaşırmamız hala aklımda. Defalarca izlediğim nadir filmlerden olması ve daha da önemlisi bu filmin bir uyarlama olduğunu yeni öğrenmem… Film Christopher Priest’in 1995 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanmış. 19. yüzyıl sonlarında Londra’da yaşayan iki sihirbazın hikayesini anlatan filmin ekibi de muazzam. Yönetmen koltuğunda Christopher Nolan, baş rollerde Hugh Jackman, Christian Bale, Michael Caine ve Scarlett Johansson. Film Oscar alamadı belki ama gizem severleri kendine hayran bıraktı.
Dorian Gray’in Portresi (1945)
İnsanın en büyük korkusu yaşlanmak. Çağımızın yenilgisi desek yerinde olur mu bilmiyorum. Dorian Gray’in Portresi, işte bu korkumuzu yüzümüze vuruyor. Hem de en çarpıcı şekilde. Oscar Wilde’ın yayımlanmış tek romanı olan kitap, o dönemde çok uygun bulunmamış. Hatta Wilde iki yıl hapis cezasına çarptırılmış. Kendisi yerine tuvaldeki portresinin yaşlanması dileyen ve bu dileği gerçekleşince yoldan çıkıp yozlaşan haz ve güzellik tutkunu yakışıklı bir adamı konu alır. Roman bir çok defa sinemaya uyarlandı ancak 1975 yapımı filmin senaryo yazımında bizzat Wilde olduğu için benim tercihim oldu. Albert Lewin yönetmenliğini yaptığın filmin yakışıklı yıldızı ise Hurd Hatfield.
Enemy (2014)
Portekizli farklı bir yazar Jose Saramago. Masalsı bir dili var. 1998 yılında Frankfurt Kitap Fuarı’ndan havaalanına doğru gitmekteyken Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı öğrenilince fuara tekrar davet edilen Saramago “bırakın karıma gideyim” diyerek ona gönül tellerimizi titreten kitaplar yazdıran romantizmi gözler önüne serer. Yazarın beyaz perdeye uyarlanan romanları içinde en dikkat çekici olan “Enemy” Kopyalanmış Adam romanı uyarlamasıdır. ‘Düşman’, hayatından bezmiş tarih öğretmeni Adam’ın bir gün bir filmde tıpkı kendisine benzeyen bir aktörü görüp peşine düşmesini anlatıyor. Romanla film arasında büyük farklar gördüğümüz bir uyarlamadır bu. Zira filmde takıntılı baş rolümüz Kanadalı Adam iken kitapta karakterimiz Portekizli Tertuliano Maximo Afonso. Saramago bize kitabın neredeyse yarısından fazlasında karakterinin kendine benzeyen adama gittikçe büyüyen takıntısını anlatıyorken filmde bu gelişim çok hızlı atlandığından film bitince izleyicinin kafasında cevaplanmamış sorular kalıyor.
Koku: Bir Katilin Hikayesi (2006)
Patrick Süskind’in dünya çapında tanınmasını sağlayan romanı “Koku”, koku üretme konusunda gerçek bir dahi olan ancak kendi kokusu olmayan Jean-Baptiste Grenouille hikayesini anlatır. Koku uğruna cinayet işlemeyi dahi göze alan bu gencin hikayesi 2006 yılında beyaz perdeye uyarlandı. Yönetmen koltuğunda Tom Tykwer’ı gördüğümüz filmin başrol oyuncusu ise Ben Whishaw. Her sayfasında farklı bir rayiha olan kitabı beyaz perdeye uyarlamak da kolay değil tabi ki, ama başarısız bir film asla diyemeyiz. Bazen filmleri kitaplardan ayrı düşünmek gerekir.
O (2017 – 2019)
Bill, Ben, Beverly, Richie, Stan, Mike, Eddie ve edebiyat tarihinin en korkutucu palyaçosu Pennywise. Karşınızda Stephen King’in Kaybedenler Kulübü. Stephen King’in efsane romanı “O” Pennywise’ın 27 yıllık döngüsünü anlatır. Ezikler 1958 yılında ilk defa karşılaştıkları korkutucu palyaço ile 1985 yılında yeniden karşılaşırlar. 27 yılda bir kasabayı terörize eden palyaçonun işini bitirmek bu ekibin görevidir. 2017 ve 2019 yılında yayınlanan beyaz perde uyarlaması hakkıyla yapılmış uyarlamalardan. Her iki filmin yönetmen koltuğunda Andy Muschietti var. Kitabı okurken aklımdaki Pennywise, Bill Skarsgård başkası olamazdı. (Belki genç olsa Jack Nicholson da olabilirdi.) Ve hikayenin yakışıklısı James McAvoy. Kitabın tadının ayrı,filmin tadının ayrı olduğu yapımlardan “O”
Bulut Atlası
David Mitchell okumak çok zor. Her kitabın okuyucu için bir zamanı olduğuna inananlardanım. Bu okurun kitaba hazır olması anlamında da okunabilir. Benim David Mitchell’e hazır olmam için kitaplarına birkaç kere başlayıp yarısında bırakmam gerekti. Her bölümünde anlattığı farklı zaman ve hikaye ile okuyucuya “benim kitaplarımı okurken biraz yavaşla, tadını çıkart” diyor yazar. Bir adım ileri gidiyorum ve ‘David Mitchell okurken not almanız gerekir’ diyorum. Bulut Atlası yazarın üçüncü romanı. Farklı zaman ve lokasyonlarda geçen 6 karakterin oldukça girift hikayelerinin anlatıldığı kitap 2012 yılında Wachowski kardeşler ve Tom Tykwer tarafından beyaz perdeye uyarlandı. Bu kadar kompleks bir kitabı beyaz perdeye uyarlamak yalnızca Wachowski kardeşler cesaretiyle yapılabilirdi sanırım. Film zaman zaman gözümüze soktuğu ana fikriyle, harika makyajlarıyla ve cinsiyetler arası geçişleriyle bizi kendine hayran bırakıyor.
Muhteşem Gatsby (2013)
Yıllarca Oscar almasını kendisinden daha heyecanla beklediğimiz Leonardo DiCaprio, bana göre en iyi performansını Muhteşem Gatsby’de gösterdi. Scott Fitzgerald tarafından kaleme alınan hikaye 1922 yazında New York ve Long Island’da geçer. Bu kısa yapıt en iyi romanlar sıralamasında yer alır. Yoksul Gatsby’nin kendini baştan yaratma serüveni tüm çarpıcılığı ile anlatılırken, “Caz Çağı” döneminin tüm ihtişamı da gözler önüne serilir. Tabi Daisy’i de unutmamak gerekir. Takıntılı derecede aşık olduğu ve kendini kavuşmaya adadığı Daisy hikayede çok önemli bir yer tutuyor. Bu çok önemli eser adeta beni “sinemaya uyarla” der satır aralarında. Baz Luhrmann bu çağrıya kulak verip yönetmen koltuğuna oturmuş. Fitzgerald’ın eserini öyle özümsemiş ki bazı yerlerde kitaptan birebir alıntılar izliyoruz. DiCaprio da Gatsby karakterini“ ben Oscar almalıyım” tadında kendini unutarak oynamış ki ortaya bir şaheser çıkmış diyebilirim.
Yetenekli Bay Ripley (2000)
Patricia Highsmith’in bütün dünyada tanınan ve beğenilen 5 kitaplık “Ripley” dizisi, sinema severlerin de çok sevdiği bir karakter. New York’ta yaşayan hırslı, zeki ve kurnaz bir genç olan Tom Ripley, zengin bir ailenin oğlu Dickie’yi geri getirmek üzere İtalya’ya gönderilir. Dickie’nin yaşamı onu öylesine cezbeder ki, Dickie gibi olmak, ona yakın olmak arzusu Ripley’de kısa sürede bir takıntıya dönüşür. Ve bir anti kahraman doğar. Anthony Minghella yönettiği filmin baş rollerinde Matt Damon, Jude Law, Philip Seymour Hoffman, Gwyneth Paltrow gibi çok önemli isimleri görüyoruz. Tüm psikopat özellikleri ile gizemli bir karakter olan Ripley, Matt Damon’ın etkileyici performansıyla hayat buluyor.
Uyuyana Kadar (2014)
Sizi S. J. Watson ile tanıştırmak istiyorum. İlk romanı “Uyuyana Kadar” 40’tan fazla dile çevrilerek büyük bir uluslararası başarı kazandı. Yayıncılık dünyasının en prestijli ödüllerinden Galaxy Ulusal Kitap Ödüllerinde en iyi polisiye-gerilim kitabı ödülünü ve İngiliz Polisiye Yazarları Derneği (CWA) John Creasey Hançer Ödülü’nü kazanan kitap her sayfada tüylerinizi diken diken ediyor. Amnezi hastası olan Christine her gün kim olduğunu bilmeden uyanıyor. Bazı anılarını hatırlaması için tuttuğu günlük sayesinde her sabah kim olduğunu hatırlıyor. Bu kitabı okumak puzzle yapmak gibi. Christine ile birlikte geçen her gün hikayede yeni bir konu açıklığa kavuşuyor ve boşluklar doluyor. Büyük resim ise hiç sandığımız gibi değil. Böylesine bir başarı tabi ki Hollywood’un dikkatini çekmeden durur mu. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Rowan Joffe üstlenirken, Nicole Kidman ve Colin Firth göz dolduruyor.
Küçük Bir Rica (2018)
Bir gerilim hikayesinin sizi heyecanlandırması için çok da şiddetli öğeler içermesi gerekmez. Psikolojik gerilim türündeki “Küçük Bir Rica” Darcey Bell’in ilk romanı. Stephanie’nin aniden ortadan kaybolan arkadaşı Emily’i bulmaya çalışmasını anlatıyor kitap. Okuduğunuz her bölümde hikaye çok farklı bir açı kazanıyor ve gerilim dozu her bölümde yükseliyor. Film yayımlandıktan kısa bir süre sonra Emmy adaylıkları ile tanıdığımız Paul Feig’in imzasını taşıyor. Filmin baş rollerinde ise Anna Kendrick ve “Gossip Girl” dizisinin yıldızı Blake Lively yer alıyor.
İyi okumalar veya iyi seyirler! Tercih sizin…